Ahmet 11 yaşındaydı. İlkokul 5.sınf öğrencisiydi. Bir cuma bayrak töreninden sonra yine kantinde buluştular. Arkadaşlarıyla birlikte mahalle maçına gidecekti. Zatebn her cuma giderlerdi ama bu sefer bir sorn vardı. Topları öğle arasındaki maçta dikenli tellere çarpmış, palamışt. 6-7 kişi kadar oldular. Gelenler vardı. Veli bağırdı ordan. "Pamuk eller cebe beyler. Her biraz sökülsün de bir top alalım bari." Sonra herkesden ne çıktıysa topladılar. 1 lira, 1,5 lira, 2,25 , 3 derken 5 lira bulundu. Tamamdı artık. İyi-kötü, orta halli bir şey alınırdı. Kemal söz aldı: "Biri eksik sanki?" Veli:"Mustafa yok. Nerde kaldı acaba?" İki dakika beklediler. Üç olmadan Mustafa gözüktü. Yaklaştı ve :"Ben bugün gelmiyorum. Bilgisayar oynayacağım. İsteyen varsa gelsin." Kimse oralı olmadı. Mahalle maçı vardı nasıl gitmezlerdi?
Maç yaptılar. 9-6 kazandılar ama kimse zevk almadı. Mustafa gelmemişti. Takımdan bir kişinin eksikliği bile yetiyordu moral bozukluğu için. 3 senedir ilk defa bir eksik vardı.
O gün herkes tatsız-tutsuz evin yolunu tuttu. Annesi Ali'nin mutsuz olduğunu görünce bir şey olduğunu anladı. Sordu. Ali ses etmedi. O da üstüne gitmedi.
Sınavlar-dersler derken bir hafta daha geçti. Cumaydı yine. İstiklal Marşı söylendi. Ali çantasını yüklendi kantine yürüdü. Veli söylene söylene Çetin'le konuşuyordu. Sordu Ali çekinerek. "Noldu Veli Ne bu şidder, bu celal?" Biraz yumuşatmak istemişti durumu ama işe yaramadı. Veli: "Ya Ali it şurdan ya. Bir de senle uğraşamam." Hem sinirli hem ağlaycak gibiydi sesi. Çetin'e işaret yaptı Veli'ye sezdirmeden o da Ali'ye olanları açıkladı. Mustafa oynadığı oyunu herkese anlatmış, birlkte internet kafeye gitmişler ve herkes oynamaya başlamıştı. Çetin sözlerini şöye bitirdi: "Valla Ali ben de gidiyorum şimdi kafeye, istiyoran gel." Ali kafasını hayır anlamında salladı ama sormadan da edemedi: "Oyunun adı ne demiştin?" "Bilmiyorum ben de tam. Kınayt mı kınayıt mı bir şeymiş."
Ali çantasını omzuna attı. Veli'ye iyi günler dyip eve doğru yola çıktı.Veli duymadı.Çok üzüldüğü belliydi. Arkadaşlarına çok önem verirdi o.
Sonraki haftalar tören çıkışı kantine giden tek Veli Öztürk oldu. Ali de başlamıştıbu pis oyuna. Hepsi Veli'yi terk etmişti. Veli'yi değil aslında, arkadaşlıklarını. Peki hangisi unutabilirdi Veli'nin yaptıklarının? Geçen sene değil miydi Veli'nin evden getirdiği yemeğini aç üç arkadaşına verip kendisinin bir şey yemediği? Daha iki gün önce değil miydi Ali’ye kendi ödevini verip öğretmene ben yapmadım dediği. Ya da Çetin için disipline gittiği? Ya da Nur’a çok istediği kalemi hediye ettiği? Çok olmuştu Hasan’ı evine kadar koruyarak götüreli? Çok mu olmuştu Ayşe’ye tokat atan 7.sınıf öğrencisinin karşısında dimdik durup tokat yediği?
Neydi bu olanlar? Bir bilgisayar oyunu arkadaşlıklarından daha mı önemliydi? Hadi hepsini geçtim. Ali nasıl yaptı bunu? Böbrekleri iflas edince ona kim verdi acaba böbreği? Kendi ailesindekilerle arasında uyuşmazlık çıkınca Veli’nin babası değil miydi ona bağış yapan?
Ali’nin umurunda değil. Anca kınaytını oynasın. Eskiden bir saat oyun oynamayan çocuk bilgisayar başından kalkmaz olmuş. Annesi seslenince duymaz olmuş. Babasının yüzüne bakmaz olmuş.
Yıllar da geçti günler gibi. Ali, OKS’ye girdi. Sonuç tabii ki hüsran. Ailesi çok üzüldü. Zaten babasının işleri de iyi gitmiyordu. 5.sınıfın sonunda mecburen taşınmışlar, ancak bu taşınma da sonuç getirmemişti. Ali arkadaşlarından ayrılırken hiç üzülmemişti. Aklı hep oyundadı. Ailesinden kopmuştu. Annesi ağzı burnu kan içinde uyanıp babası onu hastaneye kaldırırken bile fazla üzülmemişti. Artık insanlıktan çıkmıştı resmen.
Doktor üzüntüden dedi ama tanı koyamadılar. Sonraki iki yıl aynı geçti. Annesi hasta, babası çoğu zaman işsiz. Ele geçen parayla kira zor ödeniyor. Üzülmesin diye Ali’ye ellerinden geldikleri kadar harçlık veriyorlar. Ali ne mi yapıyor? Kaç okuldan gir kafeye. Al Premium. Bir gün yine evde knight oynuyordu. Annesi seslendi “Ali yavrum haplarımı getirir misin?” Ali ses vermedi. Annesi “herhalde duymadı” diye düşündü birkaç kez tekrarladı. Anladı ki Ali resmen uçmuş. Zar zor yürüdü, kendi aldı içti. Ertesi gün Ali okul yerine kafeye gitti. Kafe sahibine “Akşama kadar 7 numaraya geçiyorum” dedi. Kafe sahibi Salih onayladı. Premiumu da ondan alırdı hep. Salih Abi her zaman onun oyundaki karakterini çok beğendiğini, bir gün satsa çok para edeceğini söylerdi.
Saat 12’ye geliyordu. Ali 3 saattir 78 level warriorla worm kesmekte olduğunu fark etti. Aklı annesindeydi.* Bir anda hıçkırıklara boğuldu. Şimdi aklı başına geliyordu. O davranışları neydi öyle? Ali ağlayarak kafeden çıktı. Salih Abisi arkasından bağırdı. “Ali 3 saat oldu 3 lirayı verseydin.”
Ali koşarak eve gitti. Masanın üstünde bir not gördü: “Ali, oğlum, baban beni dolaştırmaya çıktı arabayla. Hani bizim külüstürle sen pek beğenmiyorsun ya. Artık günlerim sayılı zaten bir göreyim etrafı istedim. – Annen”
Ali’nin hıçkırıkları durmadı. 17 yaşına gelmişti ve 6 yıldır yaptığı o rezillikleri düşününce daha da üzülüyordu.
Ancak köprünün altından çok sular akmıştı. Ali’nin külüstürü bir daha dönmedi eve. Dönemedi. Uçurumun ucunda sallıyordu içinde 2 cesetle. Ali olay yerine vardığında ne yapacağını şaşırdı. Aklı başına tam gelirken bunlar da neydi. Elini gökyüzüne kaldırdı: “Allah’ım beni mi sınıyorsun?”
Aklının bir tarafında hala Knight vardı. Artık delirmek üzereydi. Ne yapacaktı şimdi? Kimseleri de yoktu. Eve döndüğünde kapıyı da açamadı. Üst kata çıkıp ev sahibinin kapısını çaldı. Ahmet Bey kilidi değiştirmişti. 4 aylık kira borcu vardı.
Ali oyundaki karakterini satmaya karar verdi. Çok para edeceğini biliyordu. Kirayı da öderdi. Salih Abisi’ne gitti ve satmak istediğini söyledi. Sailh Abi. “Ya Ali bir yürü git para etmez o. Alsana 20 lira ver şifreleri. Gerçi zaten ben de var hepsi. Bas git bir daha da uğrama kafeye.”
Ali o anda cevap verebilecek halde değildi. Aldı yirmi liraya baktı. Çıktı oradan. Bir simit aldı. Parka gidip uyuyacak bir yer arama başladı. Oyuna verdiği onca para-zaman…
Elinde 20 Ytl. Yetim. Parkta uyuyacak yer arıyor.
Kafasın koydu. Biraz sonra uzaktan iki kişi belirdi. Ellerinde poşetler. Birisi atıldı “Para ver lan!”
Diğeri “Ver lan bıçaklarım.” Ali anlamadı. Yıllardır oyundan başka bir şeyle uğraşmadığından bu gelenlerin tinerci oldukların da farkına varmadı. Korkudan ne yapacağını şaşırdı. Uzaklardan kağıt toplayan biri olanları gördü, koştu.
Tinercilerle uzun bir mücadeleden sonra kâğıt toplayan genç adam bıçaklandı. Tinercilerse kaçtılar. Adam ölmek üzereydi. Daha çok gençti. Ali’ye döndü: “Sana bir şey oldu mu kardeşim?” dedi. Ali “Yok, ben iyiyim. Sana bir ambulans çağıralım” dedi.
Çağırdı. Çağırdı da gelene kadar…
Bu kadar ölüm Ali’ye fazla gelmişti. Ölen genç adamın üstünü aradı. Kimliğini buldu. Okudu: “Veli Öztürk”
*78 level warrior’la worm kesmek amaçsız bir davranıştır. Bir getirirsi yoktur. (Oyunu bilmeyen arkadaşlar için)